ŞEHİR İÇİN EKOLOJİ
İstanbul’daki söyleşi
ve eğitimleri bahane edip şehirde yaşayan dostlarım ile bol bol buluşma fırsatı
buluyorum. Her buluşmada ise pek tabii ki konu neler yapabileceğimiz ile alakalı
konuşmalara geliyor. Söz konusu dünya olduğunda hiç birimiz bir kenara
bırakamıyoruz maalesef. Buket ile de en son o yola çıkmadan önce bir araya
gelmiştik. Oturup konuşmamızın vakti gelmişti, Ekim başında İstanbul’da olmama
rağmen ay sonuna kadar koşturmaca ile geçti. Şimdi notlarıma bakıyorum da ancak
25 Ekim’de Nazım Kültür’de buluşabilmişiz ve Kasımın ortasına geldik ancak yazabiliyorum.
Kırsal yapılar ile ilgili çalışmalara öncelik vermemdeki en büyük sebep, bilginin
hızlı bir biçimde yayılıp tüm ihtiyaç sahiplerine destek olması, sahadaki
teknik ve pratik eksiklerine kılavuzluk etmesiydi. Üç yıldır eğitim, söyleşi ve
yazılar ile de bu çabamızı sürdürüyoruz. Fakat bu işin bir de buzdağı misali
suyun altında kalan kısmı halen benim için duruyor.
Ekolojinin en önemli
ayağı şehir hayatı. Buket’le de uzun süredir kafamda olan ve onunda son dönemde
üzerinde yoğunlaştığı bu konu üzerine konuştuk. Çok güzel öneriler ortaya
çıktı. Şehirdeki yüzde birlik bir değişim veya farkındalık son derece önemli olduğunu
hepimiz biliyoruz çünkü. Lakin bu öyle kolay bir iş değil. Sağlıklı yapılar ve
ekolojik mimari şehirlerde uygulaması zor projeler. Elimizin altında
halihazırda yanlış inşa edilmiş, planlanmamış, sürekli eklemeler ile daha da
karışmış, rastlantısal oluşmuş hastalıklı bir organizma gibi duran kentler ve
mahalleler var. Yeniden inşa etmenin ve eskisini yıkıp yok etmenin bir ütopya
olduğunu düşündüğümüzde, ve bu ütopyayı her ne kadar istesek de bu hareketin
büyük tüketim ve kaynakları heba etmek olduğu
gerçeğini bildiğimizde elimizde olanlar ile ne yapacağımız sorusu daha
da zor bir hale geliyor. Yeni kurulan mahalleler, inşa edilen apartmanlar için
durum elbette ki çok kolay. Hatta kişisel olarak şehirde böyle bir yapılaşma
hareketine kalkışmak oldukça heyecan verici olabilir. Baştan tasarlamak
uygulanabilir onlarca yöntem ve teknik düşünüldüğünde bir tasarımcı için
bulunmaz fırsat olabilir. Fakat halihazırda bir daireye sahip olanlara
sırtımızı dönemeyiz. Asıl hedef elimizdekileri en az enerji ile
dönüştürebildiğimiz kadar dönüştürmek. İşte tam da bu nokta oldukça sıkıntılı
benim için.
Şehirde var olan
yapılar için ne yapılabilir. Bu başlık altını gerçekçi öneri ve yöntemler ile
doldurulmadığında hiç bir işe yaramayacaktır. Örneğin plastik doğrama ve
pencerelere sahip dairelere ahşap doğramayı öyle kolaylıkla öneremezsiniz. Bu
ev sahibine büyük bir yük getirir ve ihtiyaç duyduğu bütçe günümüzde kolaylıkla
herkesin altından kalkabileceği bir bütçe değildir. Öyle ise ahşap doğramaların
sağlıklı olduğu, pvc doğramaların nefes almadığı, doğaya zararlı olduğu ve
bunun gibi bilgileri alt alta yazmamız anlamsız, hatta karşı tarafa zarar
veren, üzen ve huzursuz eden bir söylem olacaktır.
Betonarme binalara
sahip insanlara betonun zararlarından bahsetmekte kanımca yine aynı sonuçları
doğurabilir. Hepimizin bildiği gerçekleri ilk kez söylüyormuşçasına karşı
tarafa aktarmak, bir bilgiçlik taslamak, çaresizliği daha da büyüten ve
umutları yok eden ayrıştırıcı bir söylem oluyor çoğu zaman.
Bir binayı yeniden
ele alamayacaksak, daha akılcıl ve gerçekçi önerilerde bulunmamız gerekiyor.
Buket ile hemfikir olduğumuz bu nokta bence de çok önemli. Basit pratikler,
uygun maliyetler ve gerçekçi çözüm önerileri yoka susmak belki de en iyisi
olacaktır.
İçinde bulunduğumuz
durumu böyle değerlendirdiğimizde elimiz kolumuz biraz daha bağlanıyor aslında.
Şehirler kolektif yaşamın sürdüğü, ilişkilerin organik bir şekilde tercihler
dışında kurulduğu, bir davranışın, bir başkasının yaşantısına etki ettiği karmaşık
yapılar. Bu karmaşa, şehirlerin en kritik ve belirleyici yanı. Bir apartman dairesinde
bireysel olarak hareket edebilmeniz pek mümkün değil. Mümkün olan davranış
biçimleri ise oldukça sınırlı.
Benim şehir
yapılarının yeniden ele alınması üzerine bulduğum çıkarımlarımın temeli de
şehirlerin bir canlı gibi davrandığı benzer reflekslere sahip olduğu varsayımı üzerine
önermelerle başlıyor. Bir canlının en küçük birimi olan hücreden örnekle, hane
sakinlerinin de bir araya gelip bir hücre oluşturduğunu düşünüyorum. Bu
hücrelere en kolay hakim olunabilecek ilk bütüncül yapıyı apartman sakinlerinin
birlikteliği olarak adlandırabiliriz. Üç
beş ailenin ortak bir fikirde buluşması daha büyük hareketler için hazırlık
sayılabilir ve kolaylaştırıcılık görevi görebilir. Böylelikle apartmanlardan
mahallelere bir dizi öncül hareket başlayabilir. Bir harekete ihtiyacımız var.
Bunu artık itiraf etmemiz gerekiyor. Bu elbette ki bir gönüllülük hareketi, bilinçlenme
ile beraber gelişiyor, büyüyor, dünyada yeni filizlenmeye başlamış bir çok
örnek var.
Tasarımı bir kenara
bıraktığımızda basit önermeler işimizi daha da kolaylaştırıyor. Bu kolektif
pratiklerin varlığı ve çoğalması ile yerel yönetimlerin dikkatini
çekebileceğimizi düşünüyorum. Şehirlerde katıldığım toplantıların bir kısmı
belediyelerden oluşuyor. Kapsamlı bir proje başlatamamış olsak da bir kaç yıldır
dinleniyor ve daha basit organizasyonları belediyeler ile
gerçekleştirebiliyoruz. Bu bizim de gönüllü olduğumuz yaşama karşı olan
sorumluluğumuz elbet.
Her apartmanın bir
çatısı var. Bu çatıları güneş panelleri ile kaplamak yüksek bütçeli bir
çalışma, bunu anlıyorum ve uzun vadeli geri dönüşlerin henüz bizler için uygun
maliyetler olmadığını biliyorum. Fakat güneş panellerini bir kenara
bıraktığımızda dahi elimizde yapılabilecek başka uygulamalar halen var aslında.
Yüzey alanları oldukça geniş olan bu çatılar yağmur suyu toplamak için ideal
alanlar. Basit yağmur suyu olukları ile kurulan sistemlerin maliyetleri de
fazla değil. Üstelik bu sistemlere bir çok apartman hali hazırda sahip. Kaba
bir toz filtre sistemi ve alınabilecek en büyük boyda bir su deposu ile
kolaylıkla halledilebilecek sistemler bunlar. Bu depo, bodrum katı, otopark ya da
bahçeye herhangi bir altyapı gerektirmeden kolaylıkla monte edilebilir. En
azından bahçe sulama ve apartmanın temizliğinde tonlarca su yeniden kullanıma
sokulabilir. Kolay ve düşük maliyetli ve ekonomik katma değeri olan ilk öneri
bu.
Her apartmanın olmasa
bile bir çoğunun bir apartman görevlisi ve peyzaj alanı var. Hatta bazı
apartmanların otoparkları oldukça geniş. Tüm bu açık alanların bostanlara
dönüşmemesi için hiçbir sebep yok. Otoparklardaki araçlar arasında kalan
alanlar, duvar dipleri, yürüme yollarının kenarları, ön bahçeler renkli boy boy
sebzeler ile hem estetik hem de sağlıklı gıdalara dönüştürülebilir. Bu öneriyi
gerçekten önemsiyorum, balkon bahçeciliği bireysel bir çalışma olduğundan
sürdürülebilir olmayabilir. Fakat apartman sakinlerinin sahip olduğu bir bostan
aynı zamanda sosyal bir aktivite alanı olacaktır. Üstelik apartman görevlileri
ile düzenli bakım ihtiyaçları da giderilecektir. Çocuklar için eğitici ve
eğlenceli, yetişkinler için de hafta sonu bir terapi ve stres atıcı bir
aktivite olabilir. Kimsenin buradan çıkacak ürünlere ihtiyacının olmadığı
düşünüldüğünde yetiştirme stresi de olmayacaktır. Ürünlerin ilk hasadı ve heyecanı
muhtemelen herkese iyi gelecektir. Bu birlikte yaşamanın ilk adımı olan sosyal
bağları da güçlendirecek bir antrenman olacaktır. Komşuculuk, paylaşım, görev
dağılımı, aslında bizim içinde yaşadığımız medeniyeti var edebilmemizin altında
yatan gizli kalmış ve unutulmuş hünerlerimiz.
Yağmur hasadı bu
bostanlar için yeterli olacaktır. Bahçıvanlık eğitimi ise ben ve benim gibi
doğal yaşama gönül vermiş bir çok dostun seve seve yapacağı, kaynak ve eğitmen
sorununun yaşanmayacağı en kolay kısım aslında. Kent bahçeciliği, şehir
bostanları, balkon ve teras uygulamaları bu güne kadar ülkenin dört bir yanında
yapılmış o kadar güzel uygulama ve proje var ki, neredeyse her şehirde böyle
bir girişime destek olacak kişi ve yapılar mevcut.
Bu pratiği
önemsiyorum çünkü çok kolay. Çok ucuz ve tam bize göre. Alt yapı maliyeti neredeyse
yok. İlk geri dönüşü bir kaç ay sonra elle tutulur bir şekilde görebileceğimiz
kısa vadeli heyecanlı bir pratik. Bağlayıcı, bağ kurucu. Eğitici ve tedavi
edici. Ve daha bir çok şey elbette ki.
Bu çalışma ülkenin neredeyse her yerinde uygulanabilir, hepimiz seve seve
önayak olabiliriz. Bir kaç apartman bir mahalle için doğru bir örnek teşkil edebilir.
Bir mahalle, yerel yönetimler için dikkat çekici olabilir.
Dünyayı ya da şehirleri
kurtarmaya çalışmak oldukça büyük bir eylem. Bunun nasıl olacağını bilmiyorum
ve işin aslı bu kısmıyla hiç ilgilenmedim. Ben ne yapabileceğime bakan biriyim.
Bir tohum ekebilmek ile ilgileniyorum. O tohum yeşermese, meyve vermese bile
yaptığım eylemlerden ben sorumluyum. Küçük adımlara inanıyorum. Hiç birimizi
yormayacak, sonunda ufak mutluluklar olan küçük adımlar. Yaşamın küçüldükçe
kalitesinin arttığını uzun yıllar boyunca deneyimledim. Daha fazlası ve büyüğü
için değil de daha azı ve iyisi için çalışmanın başarılı sonuçları oluyor. Bir
apartman en kötü ihtimal ile kendini mutlu eden toprakla tanışmış apartman
sakinleri var edecektir. Bu bana yeter.
Melih Aşanlı.
Yorumlar
Yorum Gönder