ÇEVRESEL SANAT / ENVIRONMENTAL ART

Ana hatlarıyla çevresel sanat “landart, ecoart, earthart” gibi akımları da bünyesinde barındıran bir sanat akımıdır. Sanatçının ve izleyenin doğa ve çevreyle ilişkilerini irdeler, kimi zaman doğayı sanat objesine dönüştürürken, kimi zaman da doğanın rastlantısal değişkenliklerini malzeme olarak kullanır. Doğaya müdahalede bulunarak ya da doğada yeni bir “çevre” oluşturarak eserler üretir.
İnsan varoluşunun başından beri mağaralarda, toprakta, yemeğini koyduğu kapla, suyunu içtiği testiyle, doğadan aldığı feyzle, içini dökmüş, sanatsal üretimler yapmıştır. Sanat hep çevresiyle ilgili olmuş, zaman zaman konusu çevre iken zaman zaman da öznesi o olmuştur. Lascaux mağarasındaki duvar resimleriyle başlayan süreç, Sanayi Devrimi sonrası yeni keşifler ve şehirleşme sonucu kimi sanatçıların, insanların doğayla bağının kopmamasını savunması ve doğaya büyük hayranlık besleyen Neo Romantizm akımını doğurarak, doğayı idealize eden eserler üretmesiyle devam eden doğa-sanat-çevre ilişkisi olmuştur. Tarihsel süreçte sanat içinde ortaya çıkan bu akımların bir çoğu geniş bir perspektifle bakıldığında çevresel sanat akımına dahil bile edilebilir. Bu açıdan düşündüğümüzde çevresel sanat akımının tarihçesini, başlangıç noktasını kesin olarak belirlemek pek doğru değildir.

John Constable, Salisbury Cathedral from the Meadows, 1829. Fotoğraf: tate.org.uk

Çevresel sanat akımının ismen dile getirilmesi 1960’larda Amerika’da olmuştur. Siyasal ve sosyal ayaklanmalar döneminde resim sanatında bazı yasaklara maruz kalan sanatçılar yeni ve radikal bir mecra arayışına girdiler ve sonucunda sanatçılar dışarı çıktı. Dışarı çıkmaktan kastettiğim şey şu; sanatçılar işlerini stüdyolarda, kapalı ortamlarda üretmeyi bıraktı, sadece tuvale resmetmek yerine toprağa, ağaca, ormana resmetmeye, kayaları yontmaya başladılar. Özellikle heykel sanatını etkileyen bu akım insanın araziyle ilişkisini sorgulayan, döneminde avangart bir bakış açısı getirmişti.

Bu akımın çıkış sebebini sadece doğayla bağ kurmak fikrine bağlamak, yalnızca doğa insan ilişkisini irdelemesi veya insan yapısı ile doğal yapıların karşılaştırmaları gibi konularda ele almak arazi sanatını kavrayışımızı zayıflatır. Bu akım aynı zamanda sanatın galerilerin dışına taşması, sadece kapalı alanlarda, insandan ve doğadan uzak mekanlarda izlenebilirliğine bir tepki olarak da doğmuştur. Dönemin önde gelen belli başlı galerilerinin statükolaşmış yapısına bir tepkidir aynı zamanda. Kapalı mekanlara bağımlılığı kıran bu yaklaşım sanat eserinin izlenmekten çok içine girilebilen, etkileşim kurulabilen bir “iş” olmasını sağlayarak insanın sanat eseriyle yakınlaşma durumunu da sorgulamıştır. Böylesine büyük, uygulanış biçimi sebebiyle geçici olan üretimler aynı zaman sanatın alınıp satılabilirliğini de sorgulamış, buna bir tepki de doğurmuştur. Dönemin önde gelen sanatçılarından bazıları Walter De Maria, Nancy Holt, Robert Morris, Michael Heizer, Dennis Oppenheim ve Robert Smithson’dır.


Michael Heizer – Circular Surface, Planar Displacement Drawing (El Mirage Dry Lake Bed), 1969.
www.socks-studio.com

70’lerin sonu 80’lerin başında bazı sanatçılar yüzlerini kırsal alanlardan şehir mekanlarına/alanlarına çevimiştir. Robert Morris zarar görmüş şehir alanlarında enstalasyonlar üreterek yeniden kullanım, restorasyon gibi konulara dikkat çekmiş, Alan Sonfist “Time Landscape” adlı yaşayan anıt heykeliyle şehire doğayı tekrar taşımak gerekliliğini vurgulayan çevreci bir fikirle iş üretmiştir.
Bazı sanat kuramcıları ve tarihçileri çevre sanatını arazi sanatı ile eş tutarken, bazıları arazi sanatını çevre sanatının bir kolu olarak görür. Bu konuda bir çok tartışma ve bakış açısı vardır. Bazı sanatçılar doğayı sadece malzeme olarak görürken, bazıları verdiği zararı da düşünerek işler üretir. Bir sanatçı olarak benim bakış açım ise çevresel sanat büyük bir şemsiye gibidir. Bahsettiğim tarihsel süreçte bir çok dönemin, aslında çevresel sanat /environmental art  akımına dahil olduğu düşünülebilir. Yaşanılan dönemin etkileri düşünüldüğünde bu akım zaman zaman biçemle, zaman zaman içerikle uğraşmış. İnsanın mağruz kaldığı durumlar çerçevesinde yeni bakış açıları, malzemeler ve konular üretmiştir. Zaten önemli olan akımların isimleri değil üretilen eserlerin etkileridir. 

Çevre sanatı ilk çıkış döneminde mekanla, mekansızlıkla, doğanın insanla olan ilişkileriyle ilgilenirken son dönemde daha çok yaşadığımız dönemin getirileri olan iklim değişikliği, çevre kirliliği gibi sorunlar nedeniyle daha çok doğa sorunlarını gündeme getirmeye başlamıştır. Bunlara en iyi örneklerden biri ekolojik bir hareket olarak Joseph Beuys’un Kassel şehrine 7000 meşe dikerek gerçekleştirdiği “7000 Oaks “ adlı işidir. Bir diğer örnek ise sanatçı Aviva Rahmani’nin, doğal dünyayla olan ilgisizliğimizi yansıtan ve dönüşüm ya da ıslah üzerine odaklanan bilinçli sanat eserleri yaratmakta olan işleridir. Bir başka sanatçı Rosalie Gascoigne, kırsal alanlarda bulunan çöp ve geri dönüştürülmüş malzemelerden heykeller yapmaktadır. Malzemeleriyle dikkatli bir şekilde ilgilenen bir başka sanatçı olan Sarah Sze, kirliliği gidermek niyetiyle, yeniden kullanmayı vurgulayan ve atıklardan gelen zararlılara ve tüketim kültürümüze dikkat çeken işler üretir.

Alan Sonfist “Time Landscape” eskiz.



Alan Sonfist “Time Landscape” yerleştirme. 1965 www.alansonfist.com

Sonuç olarak baktığımızda çevresel sanat; yaşadığımız dönemin etkilerine göre yön değiştirebilen çok geniş yelpazeye sahip bir akımdır. Doğayı malzeme olarak kullanmaktan, doğayı esas konu olarak ele almaya uzanan bu yelpazede sanatseverlere kendilerine göre bir parça bulabilecekleri bir akım olurken aynı zamanda günümüzde ele aldığı konular ve geldiği son nokta düşünüldüğünde temiz su kaynakları, hayvan türleri, bitki türleri, ormanlar, nehirler, okyanuslar gibi yok olma tehlikesindeki canlıların sorunlarını ele alan, zaman zaman bu konulara çözüm getirebilen, farklı düşünce kapıları açan faydalı ve belki de hayati olarak tanımlayabileceğimiz bir sanat akımıdır.

Kübra Köprülüoğlu Aşanlı.


Yorumlar

Popüler Yayınlar