ORMANDAN SAYIKLAMALAR - 1
Kırsala göçeli tam 7 yıl olmuş. Önce deniz
kenarında bir kasaba, sonra 18 haneli bir köy, şimdi de ormanın ortasında kendi
arazimizdeyiz. Ben küçük bir şehirde doğdum ve tüm küçük şehirde doğmuş
insanların anlayabileceği sebeplerden oradan sıkıldım, okul okumak için büyük
şehre göçtüm. İstanbul’u seçtim yerleşmek için. Orada olmak istiyordum çünkü
sanat vardı, kültür vardı, tarih vardı, çeşitlilik vardı, yürüdüğümde
kalabalıklar içinde kaybolma lüksüm vardı. Fakat yıllarla İstanbul kaybetti bir
sürü şeyi. İlk gençlik yıllarımda harikayken, sonrasında şehrin adeta yok olmaya başlamasına şahit oldum.
Ben de değiştim tabii bu sırada sabahlanarak çalışılan bir sektörde,
tüketim kültürünün tam da göbeğinde olmak beni tüketmeye başladı ki ben de daha
çok doğaya kaçar oldum. Tırmanmak yürümeye, yürümek günlerce süren yürüyüşlere,
çadırda kalmak bir kaya dibinde uzanıp en huzurlu uykuyu yıldızlar altında
uyumaya evrilince bıraktık her şeyi sevdiğimle ve yola çıktık. İlk yola
çıktığımızda yerleşmekti amacımız yeni bir yere, belki de her ne kadar marjinal
de olsa insan toplumsal öğretiler öyle bir çakılıyor ki beynine, en sıradışı
hareketinin bir sonraki adımında hizaya girmeye çalıştığını görüyorsun. Belki
de bu yüzden kafamızda hep “yerleşmek” vardı. Hayat tuhaf ama zaman geçtikçe
yaşadığınız yer, çevrenizdekiler ve siz öyle bir değişiyorsunuz ki kovalamaca
oyunu gibi oluyor.
Tüm bu zamanda dünya çok tuhaflaştı. Örneğin
yemyeşil olan bir köyde yol kenarında meyve satan yöresel giysili teyze “organik ve doğal” adı
altında size zehir satabilir. Gördüğünüz o yemyeşil harika meyve bahçeleri
yılda bilmem kaç defa ilaçlanan bir zehir deposu olabilir, bin bir hayalle,
belki de türlü zorluklara katlanarak aldığınız arazinizin olduğu yere insan
sağlığına çok zararlı bir maden açılabilir. Su içtiğiniz derenin beslendiği
nehre hes yapılabilir, kışın kestane topladığınız ormandan yol geçebilir ve bu
sebeple tüm kestaneler kuruyabilir. Zehirsiz ve doğal olduğu için kullandığınız
deterjanınız yeterince beyazlatmadığı için “pis” olarak yaftalanabilirsiniz
kullandıkları harika ağartıcılarla dünyayı ağır hasta eden insanların gözünde.
Kırsalda yaşamanın günlük iş gücü fazlalığından bir haber olan manikürlü
arkadaşlarınız, sizin hayatınızın ne kadar stressiz ve harika oduğuyla ilgili
yüzünüze karşı övgüler dizebilir ve hatta siz hiçbir şeyin dışardan göründüğü
gibi olmadığını ona anlatırken instagrama koymak üzere evinizin önünde bir
fotoğraf çekip masal gibi hayat hashtag’iyle bu fotoğrafı paylaşabilir.
Nasılsın diye sorana canınızın sıkkın olduğunu söylediğiniz anda kendi
sıkıntılarını ve sizden daha zor olan hayatını anlatmaya başlayabilir.
Şehirden göçen yeni komşunuz köyde ağalık
yapmaya kalkabilir, şehirsel alışkanlıklarını köye kasabaya taşıyıp, oraları
şehirleştirebilir.
Böyle türlü tuhaflıkları saymakla bitiremem
sanırım. Kanımca insanlar olarak topluca bir delilik içindeyiz. Kimse kimseyi
gerçekten dinlemiyor, popüler olmayan
hiçbir şeyin gerçekten kıymeti yok ve popüler olanlar da popun doğası gereği
bir anda çıkıp bir anda sönüveriyor.
Kim olduğun sosyal medyada nasıl göründüğün
kadar önemli değil.
Kübra Köprülüoğlu Aşanlı.
Kübra Köprülüoğlu Aşanlı.
Yorumlar
Yorum Gönder